İSTANBUL ÇİÇEKÇİLER

İSTANBUL ÇİÇEK GÖNDERMEK VE DİĞER ÇİÇEKLERİ GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Gül Buketi

siparis


Sandıkta Güller

siparis


Güzel Bir Buket

siparis


Kalpte Güller

siparis


Tek Kutuda Gül

siparis


Cam vazoda Güller

siparis

İSTANBUL İLGİLİ YAZILAR

İSTANBUL Çiçek , İSTANBUL Çiçekçi , İSTANBUL Çiçekçilik , İSTANBUL Çiçekçiler , İSTANBULDE Çiçekçi , İSTANBUL Çiçek yolla , İSTANBUL Çiçek gönder , İSTANBUL Çiçek siparişi , İSTANBUL Çiçek satışı , İSTANBULDAKİ Çiçekçiler, İSTANBUL Online çiçekçi,

                          DİĞER İLLER İÇİN ÇİÇEK SİPARİŞİ VERİN

 

Çiçekçi Menüsü
Bu bölümde internet üzerinden çiçek siparişi gönderebilir ve göndereceğiniz şehir hakkında bilgi edine bilirsiniz.

ANKARA Çiçek Gönder
---------------------------------
İZMİR Çiçek Gönder
---------------------------------
ESKİŞEHİR Çiçek Gönder
---------------------------------
İSTANBUL Çiçek Gönder
---------------------------------
BURSA Çiçek Gönder
---------------------------------
ANTALYA Çiçek Gönder
---------------------------------
ADANA Çiçek Gönder
---------------------------------
MERSİN Çiçek Gönder
---------------------------------
KONYA Çiçek Gönder
---------------------------------
SAMSUN Çiçek Gönder
---------------------------------
DENİZLİ Çiçek Gönder
---------------------------------
GAZİANTEP Çiçek Gönder
---------------------------------
KAYSERİ Çiçek Gönder
---------------------------------
KOCAELİ Çiçek Gönder
---------------------------------
İZMİT Çiçek Gönder
---------------------------------
EDİRNE Çiçek Gönder

Şu an İSTANBUL ÇİÇEK bölümündesiniz bu bölümde İSTANBUL ile ilgili bilgi bulabilir ve İSTANBUL ÇİÇEK gönderebilirsiniz

çiçekçi

İSTANBUL İLGİLİ BİLGİLER - İSTANBUL ÇİÇEKÇİLİK

Kapak : Boğaziçi sahillerinde Küçüksu Kasrı
İSTANBUL ADI NEREDEN GELİYOR ?
«İstanbul» adının kökü ve anlamıyla ilgili görüş ve yo­rumlar değişiktir. Bunlardan birisine göre şehrin Türk'ler tarafından fethiyle İslamiyetin ünlü merkezlerinden bi­risi durumuna gelmesi üzerine buraya «İslâmbol» de­nilmiştir. Gerçekten de şehir. Padişah Ahmet III (1673 • 1736) zamanından Selim III (1761 • 1808) çağına kadar «İslâmbol» adıyla anılmıştır.
Bir başka yoruma göre de kelime eski Bizans halk diliy­le «şehir'e» anlamına gelen «İstin • bolin» deyiminin za­manla değişik bir biçimle söylenişinden meydana gel­miştir. Bununla birlikte istanbul, yüzyıllar boyunca çok değişik adlarla anılan bir şehirdir. Doğu Roma İmpara-torluğu'nun yüzyıllarca merkezi durumunda kalan bu ün­lü şehrin bütün Ortaçağ süresince yaygın olan adı «Bi-zans»'tır. Bu kelime, şehrin kurucusu olduğu söylenen Megara'lı «Byzas»'ın adıyla bağdaştırılır. Roma'lılar ça­ğında şehre, imparator Marc Aurele'in üvey babası Antinion'a bir saygı gösterisinde bulunmak amacıyla «Antoninia» denildi. Ama çok tutmayan bu kelime yeri­ne şehri yeniden kurarcasına onaran imparator Konstan-tin tarafından sonradan «Secunda Roma» (ikinci Roma) adı verildi (11 Mayıs 330). Bu ad, S'inci yüzyılda «Nova Roma» (Yeni Roma)'ya çevrildi. Bu arada Bizans halkı­nın «Konstantin şehri» anlamında kullandığı «Konstan-tinopolis» deyimi şehrin en ünlü adı olarak kaldı. Avru­palılar bu kelimeyi uzun yıllar «Constantinople» diye anmaya devam ettiler. Arap'lar «Kustantiniye» Rus'lar ise «İmparator şehri» anlamına «Tsargorod» diye anar. lardı.
Osmanlı Türkleri ise şehre «İstanbul» adıyla birlikte «Mahrâe», «Der Saadet», «Âsitane» de derlerdi.
istanbul, tarihiyle, coğrafyasıyla, ekonomi ve doğal güzellikleriyle yurdumu­zun olduğu kadar bütün dünyanın da en ünlü bir şehri ve bu adla andan ilin merkezidir. 0
Asya ile Avrupa kıtalarını dar bir suyoluyla ayıran İstanbul Boğazının bu­lunduğu çevrede kurulan şehir, gelmiş geçmiş bütün çağlarda askerlik ve ticaret yönünden ön plânda kalmıştır. Yüzyıllar boyunca Roma. Bizans ve Osmanlı Türk uygarlıklarının sayısız eserleriyle donatılan istanbul, dünya­nın hiçbir yerinde eşine rastlanmayan zengin bir tarih hazinesi değerindedir. İstanbul'un doğal güzellikleri olan Marmara Denizi, Haliç ve Boğaziçi gibi yerler, kendilerini tepeler üzerinden kuşbakışı seyredenleri ve şairleri yüz­yıllar boyunca coşturmuş, sayısız şiirlere konu olmuştur, istanbul bugün de yurdumuzun en güzel şehri, en büyük ticaret limanı ve vn önemli kültür merkezidir.
İSTANBUL'UN KURULUŞU VE TARİHİ
Yüzyıllar boyunca dünyanın en güzel, en işlek ve en kalabalık şehri durumunda kalan İstanbul'un ilk kuruluşu ilginç bir efsaneyle bağdaş­tırılır: Eskiçağlarda Korint Körfezi kıyılarındaki Megara şehrinde yaşa-
tiren büyük olay İstanbul'un fethi, Fatih Sultan Mehmet tarafından gerçekleşti­rildi.
Tarihî amacına varmak için daha önce Rumelihisarı'm yaptıran, o çağa kadar aşılmaz olduğuna inanılan Bizans surla­rını döktürdüğü dev büyüklükteki top­larla yıkmayı başaran büyük Türk hü­kümdarı, 53 günlük (6 Nisan 1453-29 Mayıs 1453) zorlu bir kuşatmadan son­ra şan ve şerefle İstanbul'a girdi. Bu giriş, 977 yıl süren «Ortaçağ» la bir­likte Doğu Roma İmparatorluğu'nun da sonu ve tarihte «Yeniçağ» in başlangıcı oldu..
İSTANBUL İLİYLE İLGİLİ BAZI RAKAMLAR
Yüzölçümü
5.712 km2.
Nüfusu
3.019.032 (1970 sa-
yımına göre)
Nüfus yoğunluğu
kmVye 528 kişi
ilçe sayısı
19
Bucak sayısı
24
Köy sayısı
283
Çeşitli uygarlık çağlarının birbirinden üstün eserlerinin yer aldığı istanbul'un ünlü «Galata Köprüsü».
İSTANBUL İLİNİN İDARİ BÖLÜNÜŞÜ
İLÇE
NÜFUS
BUCAK (Parantez
içindekiler man. ve­ya köy sayısıdır.)
Adalar
17.600
Bakırköy
341.743
Merkez (5) Mahmutbey (14)
Beşiktaş
136.105
Beykoz
76.385
Merkez (10) Mahmutşevketpaşa (12)
Beyoğlu
225.850
Çatalca
69.523
Merkez (27) Büyükçekmece (13) Hadımköy (15) Karacaköy (9)
Eminönü
136.997
Eyüp
238.831
Merkez (2) Kemerburgaz (9)
Fatih
417.662
Gaziosmanpaşa 125.667
Merkez (11)
Kadıköy
241.593
Merkez (1)
Kartal
168.822
Merkez (15) Şamandıra (8)
Sarıyer
67.902
Merkez (9)
Şile
19.427
Merkez (17) Alacalı (14) Teke (8) Yeşilçay (13)
Sisli
365.621
Merkez (2)
Üsküdar jggj
171.267
Merkez (9)
Yalova
42.689
Merkez (19) Çınarcık (8) Kılıç (8)
Zeytinbumu
117.905
Haçlı Seferleriyle İstanbul'un Türk'ler tarafından fethiyle meydana gelecek büyük tarihî oluşmayı 3,5 yüzyıl bir süre geriye attılar.
Türk'lere karşı düzenlenen bu Haçlı Se­ferleri'n in dördüncüsü (1204) ibretle anılmaya değer bir niteliktedir. Sözde, Doğu Roma'yı korumaya gelen yoksul Avrupalılar, Bizans'ta gördükleri zen­ginlik karşısında gözleri, kamaşarak ta-rihte eşi görülmemiş bir yağmaya giriş­tiler. İmparatorjuk hazinesi, kiliselerde* ki kutsal eşya, evlerdeki, mağazalardaki altın, gümüş ve para olarak ne buldular­sa çalıp çırptılar.
Kendilerine karşı koymaya yeltenen Bi­zans halkı öylesine kanlı bir kılıçtan geçirildi ki şehrin milyonluk nüfusu ya­rı yarıya indi. Bizans, tarihinde böylece başlıyan Lâtin egemenliği, halkın ve Paleolog'lar adıyla anılan hükümdar soy­larının karşı koymalarıyla yarım yüzyıl sonra güçlükle önlenebildi (1261). Bundan sonraki çağlarda Bizans, sürek­li olarak Osmanlı Türkleri'nin baskısı al­tında kaldı. Orhan Gazi bir donanmayla Üsküdar'a gelerek aynı zamanda eşi Theodora'nın babası olan Bizans İmpa­ratoru Kantakuzenos'la görüştü (1347).
Bu görüşme, iki tarafın birbirleriyle iliş­kileri yönünden önemlidir. İstanbul'u ele geçirmeye kesinlikle ka­rarlı bulunan Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezit, ilk kuşatmasını (1390) ağır bir vergi karşılığında yarıda bıraktı. Bu ara­da Boğaz ve Marmara Denizi'ni kontrol altına almak amacıyla Anadoluhisan'nı yaptırdı. Böylece hazırlıklarını bitirip İstanbul'u ikinci defa kuşattıysa da (1397) Timur ordularının Anadolu üze­rine başlayan saldırıları karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Ankara Meydan Savaşı (1402)'nda Yıl­dırım'ın yenilgisi Bizans üzerindeki Türk baskısını bir süre kaldırdı. Osmanlı Dev-letl'nin geçirdiği iç bunalım (Fetret Dev­ri) süresinde Yıldırım'ın oğullarından Musa Çelebi'nin istanbul'a yaptığı akın (1411) da sonuçsuz kaldı. Fatih Sultan Mehmet'in babası ve Yıldı­rım'ın torunu Murat II tarafından kuşatı­lan (1422 fili 15 Haziranından 1422 yılı 24 Ağustosuna kadar) ve son nefesini vermek üzere olan Bizans, Anadolu'da başgösteren iç ayaklanmalar yüzünden bir kere daha kurtulmak fırsatını buldu. Yüzyıllar boyunca devam eden bu ku­şatmalardan sonra tarihin akışını değiş-
an halk, çeşitli etkiler ve nedenlerle KENDİLERİNE yeni bir yurt aramak zorun-ığunda kalır. Bu konuda bir yol göster-lesi amacıyla başvurdukları ünlü bir ahin, yeni şehirlerini körler ülkesinin arşısında kurmalarını salık verir. Bu-jn üzerine Byzas'ın başkanlığında yo-ı çıkan Megara'lılar, kuzey kıyıları bo-jnca az gidip uz gidip birçok dağ, or­an aştıktan sonra bugünkü İstanbul'un jlunduğu yere ulaşırlar. Bütün Anado-kıyılarıyla Boğaziçi, Marmara Denizi 3 Halic'in bir bölümünden meydana ilen eşsiz tabloyu, Sarayburnu üzeri n-îki tepeden kuşbakışı seyretmenin msuz zevkine varan Byzas, eliyle kar-kıyNardaki Kadıköy'ü göstererek lamlarına «İşte, körler ülkesi!» Diye lykırır. Sonra da ayağını Sarayburnu pelerine vurarak kararını açıklar.
— Megara'lıların yeni yurdu burası
olacak!..»
çağlarda, Kalkidonya adıyla anılan ndiki Kadıköy, Fenike'lilerin bir kolo-3i (yerleşme yeri) durumundaydı. Me-ra'lılara yeni bir yurt arayan Byzas, anbul'un bugün de üzerinde yayıldığı armara ve Boğaziçi'ne hâkim, göz ve nül alıcı tepelerini bırakarak karşı kı-iaki çukur alanda, Kadıköy'ü kuranla-ı körlüklerine ve bu şehrin de kâhinin lirttiği «Körler ülkesi» nden başka bir r olamıyacağına inanıyordu.
ylece aradıkları yeri bulan Megara'lı-•, bugünkü güzel İstanbul'un temelle-ıi attılar (M. Ö. 658). İstanbul'un ku-uşuyla ilgili bu efsane günümüze ka-r söylenegelmişse de, bu topraklar erinde yaşayan en eski kavimin, Hint -rupa uruklu Trak'lar olduğu kesin bir rçektir. Son yıllarda Kadıköy yakınla-daki Fikir Tepesi'nde yapılan kazılar-M. Ö. 3.000 yıl ötesinden kaldığı sa-an iskelet ve çeşitli ilkel araçların lydana çıkarılması İstanbul çevreleri-ı çok eski çağlardanberi insanların leştiği bir bölge olduğunu ortaya koy-ştur.
bakımdan Megara'lıların, İstanbul'a leşen halk yığınlarının ilki olduğu ef-lesinin hiçbir gerçek dayanağı yok-. Asya ve Avrupa arasında son dere-önemli bir coğrafya konumuna sahip n İstanbul, gelmiş geçmiş çeşitli şiarın elinde yüzyıllar boyunca hızla
gelişerek dünyanın en büyük şehri ve en ünlü ticaret limanı oldu. Yüzyıllar boyunca kral ve prenslerin yö­netiminde bağımsız bir devlet durumun­da kalan İstanbul (Bizans), İran'lılarla Yunanlılar arasında sürüp giden savaş­lardan (M. Ö. 5'inci yüzyılın ilk yarısı) büyük zararlar gördü. Gemileri yanyana getirerek kurduğu köprü ile Boğazı aşan Darius, zorlu bir kuşatmadan sonra gir­diği şehri yakıp yıktı (M. ö. 479). Daha sonraki çağlarda Atina ile İsparta arasındaki çekişmelerde birkaç kere el değiştiren (M. Ö. 340); Makedonya Kralı Büyük İskender'in ünlü kuşatmasından (M. Ö. 340) güçlükle kurtarılan İstanbul (Bizans), bir süre daha bağımsızlığın ko-ruyabildiyse de İmparator Vespasien za­manında Roma'ya bağlı eyaletler arası­na katıldı (M. S. 2'ncİ yüzyıl). Bu dönem­de Septim Severe ile Psenyüs adların­da iki Roma'lı general arasındaki çatış­malara sahne olan İstanbul'un korkunç yıkıntılara uğraması, bu yüzden baş gös­teren kıtlıkla halkın açlıktan uzun süre fare ve ölü eti yemek zorunda kalması pek ünlüdür.
İstanbul'un saraylar, kiliseler, hamam­lar, su kemerleri, çeşmeler ve meydan­larla donatılarak yeniden kurulurcasına onarımı, İmparator Konstantin'in eseri­dir. Bu büyük başarıyı kutlamak için dü­zenlenen törenin yapıldığı gün, Bizans tarihinin sayılı yortuları (dinî bayram) arasında yer alır (11 Mayıs 330). O gün şehre «Nea Roma» (Yeni Roma) adı ve­rildiği gibi içindeki çeşitli uruklardan meydana gelen halk da «Romalo» diye anıldı. Bugün kullanılan «Rum» deyimi, bu kelimenin Türk diliyle değişik bir bi­çimde söylenişidir.
Konstantin çağında büyük Roma İmpara­torluğuma ikinci başkent yapılan İstan­bul'un nüfusu daha o çağlarda bile 200 bini aşıyordu. Böylesine bir gelişme sağlayan İstanbul, Roma İmparatorluğu ikiye bölündüğü zaman Arkadius'un pa­yına düşen geniş topraklardan meydana gelen «Doğu Roma İmparatorulğu»nun başkenti oldu (M. S. 395). Bu yeni du­rumla daha hızlı bir gelişme dönemine giren şehir Justinianus'un İmparatorlu­ğu yıllarında 1 milyon nüfusuyla dünya­nın en büyük merkezlerinden birisi oldu (M. S. 6'ncı yüzyıl). Sanat ve kültür alan­larında bütün Avrupa'yı etkileyen değer­li eserlerin yaratıldığı bu parlak çağı iz-
leyen yıllar, Bizans'ın ahlâk yönünden alabildiğine gerilediği bir dönemdir. Saraylardaki israf ve entrikalar, adalet­siz yönetim ve din kavgaları ülkeyi için için kemiriyordu. Bu durumdan yararla­nan yabancılar, Bizans üzerine birbiri ardından saldırılara geçtiler. Avrupa'nın büyük bir kesimini elinde tutan Batı Hun (Türk) İmparatoru Attilâ, sık sık yaptığı akınlarla Büyükçekme-ce'ye kadar sokuldu (M. S. 447). Avar Türk'lerinin batıdan yaptıkları şiddetli kuşatma sırasında İran'lıların (Sâsânî-ler) da Kadıköy ve Üsküdar yönünden giriştikleri saldırı (M. S. 626) Bizans ta­rihinin en tehlikeli olaylarıdır. Müslüman Arap'lar bütün Anadolu şe­hirlerine yaptıkları akınları birkaç kere İstanbul'a kadar uzattılar. Bunlardan ilki, (668-669) Emevî önderlerinden (sonra­dan Halife olan) Yezit I. tarafından yapı­lan ve peygamber Hazreti Muhammed'-in bayraktarı Halid bin Zeyd (Ebû Eyyub-i EnsarO'le daha bazı sahabelerin (Pey­gamberin yakınları) de katıldığı kuşat­madır. Bu kuşatmada şehit düşen Ebû Eyyub-i Ensari'nin türbesi aynı adla anı­lan bugünkü Eyüp semtindedir. Bundan sonra Kapıdağ Yarımadası'nda 7 yıl süreyle üslenen Arap donanması her sefer mevsiminde İstanbul'u deniz­den baskı altına aldı. Halife Muaviye'nin denizden ve kara­dan yaptığı saldırılar da (673 - 674) Bi­zanslıların «Rum ateşi» adıyla ünlü ya­kıcı maddeyi saldırganlar üzerine atma­ları yüzünden bir sonuç vermedi. Yine Emevî önderlerinden Mesleme'nin kuşatması da (713-714) İstanbul'a çok tehlikeli günler yaşattı. Abbasî halifele­rinden Harunürreşit'in kuşatması (781) da sonuçsuz kaldı.
Edirne yakınlarındaki savaşta Bizanslı­ları yenilgiye uğratarak İstanbul surları önlerine kadar sokulan Bulgar Türk'leri­nin saldırıları (813), Çekmece yöreleri­ni ele geçiren Türk uruklu Peçenek'lerin akınları (1090), bu akıncılar için ağır ver­giler elde etmekten öteye geçmedi. Malazgirt Zaferi (1071)'den sonra Ana­dolu içlerine hızla yayılan Selçuklu Türkleri, Hıristiyanlığın önemli merkez­leri arasında yer alan İznik şehrini ele geçirerek Bizans'ı amansız bir baskı al-tîna aldılar. Ama can çekişen Doğu Ro­ma İmparatorluğu'nun imdadına koşan Avrupa, Birinci ve onu izleyen öteki