İSTANBUL İLGİLİ BİLGİLER - İSTANBUL ÇİÇEKÇİLİK
|
|
|
Kapak : Boğaziçi sahillerinde
Küçüksu Kasrı
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İSTANBUL ADI NEREDEN GELİYOR ?
«İstanbul» adının kökü ve
anlamıyla ilgili görüş ve yorumlar değişiktir.
Bunlardan birisine göre şehrin Türk'ler tarafından
fethiyle İslamiyetin ünlü merkezlerinden birisi
durumuna gelmesi üzerine buraya «İslâmbol» denilmiştir.
Gerçekten de şehir. Padişah Ahmet III (1673 • 1736)
zamanından Selim III (1761 • 1808) çağına kadar
«İslâmbol» adıyla anılmıştır.
Bir başka yoruma göre de kelime
eski Bizans halk diliyle «şehir'e» anlamına gelen
«İstin • bolin» deyiminin zamanla değişik bir biçimle
söylenişinden meydana gelmiştir. Bununla birlikte
istanbul, yüzyıllar boyunca çok değişik adlarla anılan
bir şehirdir. Doğu Roma İmpara-torluğu'nun yüzyıllarca
merkezi durumunda kalan bu ünlü şehrin bütün Ortaçağ
süresince yaygın olan adı «Bi-zans»'tır. Bu kelime,
şehrin kurucusu olduğu söylenen Megara'lı «Byzas»'ın
adıyla bağdaştırılır. Roma'lılar çağında şehre,
imparator Marc Aurele'in üvey babası Antinion'a bir
saygı gösterisinde bulunmak amacıyla «Antoninia»
denildi. Ama çok tutmayan bu kelime yerine şehri
yeniden kurarcasına onaran imparator Konstan-tin
tarafından sonradan «Secunda Roma» (ikinci Roma) adı
verildi (11 Mayıs 330). Bu ad, S'inci yüzyılda «Nova
Roma» (Yeni Roma)'ya çevrildi. Bu arada Bizans halkının
«Konstantin şehri» anlamında kullandığı
«Konstan-tinopolis» deyimi şehrin en ünlü adı olarak
kaldı. Avrupalılar bu kelimeyi uzun yıllar
«Constantinople» diye anmaya devam ettiler. Arap'lar
«Kustantiniye» Rus'lar ise «İmparator şehri» anlamına
«Tsargorod» diye anar. lardı.
Osmanlı Türkleri ise şehre
«İstanbul» adıyla birlikte «Mahrâe», «Der Saadet», «Âsitane»
de derlerdi.
|
istanbul, tarihiyle, coğrafyasıyla, ekonomi ve doğal
güzellikleriyle yurdumuzun olduğu kadar bütün dünyanın
da en ünlü bir şehri ve bu adla andan ilin merkezidir.
0
Asya
ile Avrupa kıtalarını dar bir suyoluyla ayıran İstanbul
Boğazının bulunduğu çevrede kurulan şehir, gelmiş
geçmiş bütün çağlarda askerlik ve ticaret yönünden ön
plânda kalmıştır. Yüzyıllar boyunca Roma. Bizans ve
Osmanlı Türk uygarlıklarının sayısız eserleriyle
donatılan istanbul, dünyanın hiçbir yerinde eşine
rastlanmayan zengin bir tarih hazinesi değerindedir.
İstanbul'un doğal güzellikleri olan Marmara Denizi,
Haliç ve Boğaziçi gibi yerler, kendilerini tepeler
üzerinden kuşbakışı seyredenleri ve şairleri yüzyıllar
boyunca coşturmuş, sayısız şiirlere konu olmuştur,
istanbul bugün de yurdumuzun en güzel şehri, en büyük
ticaret limanı ve vn önemli kültür merkezidir.
İSTANBUL'UN KURULUŞU VE TARİHİ
Yüzyıllar boyunca dünyanın en
güzel, en işlek ve en kalabalık şehri durumunda kalan
İstanbul'un ilk kuruluşu ilginç bir efsaneyle
bağdaştırılır: Eskiçağlarda Korint Körfezi
kıyılarındaki Megara şehrinde yaşa-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
tiren büyük olay İstanbul'un fethi,
Fatih Sultan Mehmet tarafından gerçekleştirildi.
Tarihî amacına varmak için daha önce
Rumelihisarı'm yaptıran, o çağa kadar aşılmaz olduğuna
inanılan Bizans surlarını döktürdüğü dev büyüklükteki
toplarla yıkmayı başaran büyük Türk hükümdarı, 53
günlük (6 Nisan 1453-29 Mayıs 1453) zorlu bir kuşatmadan
sonra şan ve şerefle İstanbul'a girdi. Bu giriş, 977
yıl süren «Ortaçağ» la birlikte Doğu Roma
İmparatorluğu'nun da sonu ve tarihte «Yeniçağ» in
başlangıcı oldu..
|
|
|
|
|
|
|
|
İSTANBUL İLİYLE
İLGİLİ BAZI RAKAMLAR
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Çeşitli
uygarlık çağlarının birbirinden üstün eserlerinin yer
aldığı istanbul'un ünlü «Galata Köprüsü».
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İSTANBUL İLİNİN İDARİ
BÖLÜNÜŞÜ
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
içindekiler man.
veya köy sayısıdır.)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez (5) Mahmutbey
(14)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez (10)
Mahmutşevketpaşa (12)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez (27)
Büyükçekmece (13) Hadımköy (15) Karacaköy
(9)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez (2)
Kemerburgaz (9)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez (15) Şamandıra
(8)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez (17) Alacalı
(14) Teke (8) Yeşilçay (13)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merkez (19) Çınarcık
(8) Kılıç (8)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Haçlı Seferleriyle İstanbul'un
Türk'ler tarafından fethiyle meydana gelecek büyük
tarihî oluşmayı 3,5 yüzyıl bir süre geriye attılar.
Türk'lere karşı düzenlenen bu Haçlı
Seferleri'n in dördüncüsü (1204) ibretle anılmaya değer
bir niteliktedir. Sözde, Doğu Roma'yı korumaya gelen
yoksul Avrupalılar, Bizans'ta gördükleri zenginlik
karşısında gözleri, kamaşarak ta-rihte eşi görülmemiş
bir yağmaya giriştiler. İmparatorjuk hazinesi,
kiliselerde* ki kutsal eşya, evlerdeki, mağazalardaki
altın, gümüş ve para olarak ne buldularsa çalıp
çırptılar.
Kendilerine karşı koymaya yeltenen
Bizans halkı öylesine kanlı bir kılıçtan geçirildi ki
şehrin milyonluk nüfusu yarı yarıya indi. Bizans,
tarihinde böylece başlıyan Lâtin egemenliği, halkın ve
Paleolog'lar adıyla anılan hükümdar soylarının karşı
koymalarıyla yarım yüzyıl sonra güçlükle önlenebildi
(1261). Bundan sonraki çağlarda Bizans, sürekli olarak
Osmanlı Türkleri'nin baskısı altında kaldı. Orhan Gazi
bir donanmayla Üsküdar'a gelerek aynı zamanda eşi
Theodora'nın babası olan Bizans İmparatoru
Kantakuzenos'la görüştü (1347).
|
Bu görüşme, iki tarafın
birbirleriyle ilişkileri yönünden önemlidir. İstanbul'u
ele geçirmeye kesinlikle kararlı bulunan Osmanlı
Padişahı Yıldırım Bayezit, ilk kuşatmasını (1390) ağır
bir vergi karşılığında yarıda bıraktı. Bu arada Boğaz
ve Marmara Denizi'ni kontrol altına almak amacıyla
Anadoluhisan'nı yaptırdı. Böylece hazırlıklarını bitirip
İstanbul'u ikinci defa kuşattıysa da (1397) Timur
ordularının Anadolu üzerine başlayan saldırıları
karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Ankara Meydan
Savaşı (1402)'nda Yıldırım'ın yenilgisi Bizans
üzerindeki Türk baskısını bir süre kaldırdı. Osmanlı
Dev-letl'nin geçirdiği iç bunalım (Fetret Devri)
süresinde Yıldırım'ın oğullarından Musa Çelebi'nin
istanbul'a yaptığı akın (1411) da sonuçsuz kaldı. Fatih
Sultan Mehmet'in babası ve Yıldırım'ın torunu Murat II
tarafından kuşatılan (1422 fili 15 Haziranından 1422
yılı 24 Ağustosuna kadar) ve son nefesini vermek üzere
olan Bizans, Anadolu'da başgösteren iç ayaklanmalar
yüzünden bir kere daha kurtulmak fırsatını buldu.
Yüzyıllar boyunca devam eden bu kuşatmalardan sonra
tarihin akışını değiş-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
an halk, çeşitli etkiler ve
nedenlerle KENDİLERİNE yeni bir yurt aramak zorun-ığunda
kalır. Bu konuda bir yol göster-lesi amacıyla
başvurdukları ünlü bir ahin, yeni şehirlerini körler
ülkesinin arşısında kurmalarını salık verir. Bu-jn
üzerine Byzas'ın başkanlığında yo-ı çıkan Megara'lılar,
kuzey kıyıları bo-jnca az gidip uz gidip birçok dağ,
oran aştıktan sonra bugünkü İstanbul'un jlunduğu yere
ulaşırlar. Bütün Anado-kıyılarıyla Boğaziçi, Marmara
Denizi 3 Halic'in bir bölümünden meydana ilen eşsiz
tabloyu, Sarayburnu üzeri n-îki tepeden kuşbakışı
seyretmenin msuz zevkine varan Byzas, eliyle kar-kıyNardaki
Kadıköy'ü göstererek lamlarına «İşte, körler ülkesi!»
Diye lykırır. Sonra da ayağını Sarayburnu pelerine
vurarak kararını açıklar.
— Megara'lıların yeni yurdu burası
olacak!..»
çağlarda, Kalkidonya adıyla anılan
ndiki Kadıköy, Fenike'lilerin bir kolo-3i (yerleşme
yeri) durumundaydı. Me-ra'lılara yeni bir yurt arayan
Byzas, anbul'un bugün de üzerinde yayıldığı armara ve
Boğaziçi'ne hâkim, göz ve nül alıcı tepelerini bırakarak
karşı kı-iaki çukur alanda, Kadıköy'ü kuranla-ı
körlüklerine ve bu şehrin de kâhinin lirttiği «Körler
ülkesi» nden başka bir r olamıyacağına inanıyordu.
ylece aradıkları yeri bulan
Megara'lı-•, bugünkü güzel İstanbul'un temelle-ıi
attılar (M. Ö. 658). İstanbul'un ku-uşuyla ilgili bu
efsane günümüze ka-r söylenegelmişse de, bu topraklar
erinde yaşayan en eski kavimin, Hint -rupa uruklu
Trak'lar olduğu kesin bir rçektir. Son yıllarda Kadıköy
yakınla-daki Fikir Tepesi'nde yapılan kazılar-M. Ö.
3.000 yıl ötesinden kaldığı sa-an iskelet ve çeşitli
ilkel araçların lydana çıkarılması İstanbul çevreleri-ı
çok eski çağlardanberi insanların leştiği bir bölge
olduğunu ortaya koy-ştur.
bakımdan Megara'lıların, İstanbul'a
leşen halk yığınlarının ilki olduğu ef-lesinin hiçbir
gerçek dayanağı yok-. Asya ve Avrupa arasında son
dere-önemli bir coğrafya konumuna sahip n İstanbul,
gelmiş geçmiş çeşitli şiarın elinde yüzyıllar boyunca
hızla
|
gelişerek dünyanın en büyük şehri ve
en ünlü ticaret limanı oldu. Yüzyıllar boyunca kral ve
prenslerin yönetiminde bağımsız bir devlet durumunda
kalan İstanbul (Bizans), İran'lılarla Yunanlılar
arasında sürüp giden savaşlardan (M. Ö. 5'inci yüzyılın
ilk yarısı) büyük zararlar gördü. Gemileri yanyana
getirerek kurduğu köprü ile Boğazı aşan Darius, zorlu
bir kuşatmadan sonra girdiği şehri yakıp yıktı (M. ö.
479). Daha sonraki çağlarda Atina ile İsparta arasındaki
çekişmelerde birkaç kere el değiştiren (M. Ö. 340);
Makedonya Kralı Büyük İskender'in ünlü kuşatmasından (M.
Ö. 340) güçlükle kurtarılan İstanbul (Bizans), bir süre
daha bağımsızlığın ko-ruyabildiyse de İmparator
Vespasien zamanında Roma'ya bağlı eyaletler arasına
katıldı (M. S. 2'ncİ yüzyıl). Bu dönemde Septim Severe
ile Psenyüs adlarında iki Roma'lı general arasındaki
çatışmalara sahne olan İstanbul'un korkunç yıkıntılara
uğraması, bu yüzden baş gösteren kıtlıkla halkın
açlıktan uzun süre fare ve ölü eti yemek zorunda kalması
pek ünlüdür.
İstanbul'un saraylar, kiliseler,
hamamlar, su kemerleri, çeşmeler ve meydanlarla
donatılarak yeniden kurulurcasına onarımı, İmparator
Konstantin'in eseridir. Bu büyük başarıyı kutlamak için
düzenlenen törenin yapıldığı gün, Bizans tarihinin
sayılı yortuları (dinî bayram) arasında yer alır (11
Mayıs 330). O gün şehre «Nea Roma» (Yeni Roma) adı
verildiği gibi içindeki çeşitli uruklardan meydana
gelen halk da «Romalo» diye anıldı. Bugün kullanılan
«Rum» deyimi, bu kelimenin Türk diliyle değişik bir
biçimde söylenişidir.
Konstantin çağında büyük Roma
İmparatorluğuma ikinci başkent yapılan İstanbul'un
nüfusu daha o çağlarda bile 200 bini aşıyordu. Böylesine
bir gelişme sağlayan İstanbul, Roma İmparatorluğu ikiye
bölündüğü zaman Arkadius'un payına düşen geniş
topraklardan meydana gelen «Doğu Roma İmparatorulğu»nun
başkenti oldu (M. S. 395). Bu yeni durumla daha hızlı
bir gelişme dönemine giren şehir Justinianus'un
İmparatorluğu yıllarında 1 milyon nüfusuyla dünyanın
en büyük merkezlerinden birisi oldu (M. S. 6'ncı
yüzyıl). Sanat ve kültür alanlarında bütün Avrupa'yı
etkileyen değerli eserlerin yaratıldığı bu parlak çağı
iz-
|
leyen yıllar, Bizans'ın ahlâk
yönünden alabildiğine gerilediği bir dönemdir.
Saraylardaki israf ve entrikalar, adaletsiz yönetim ve
din kavgaları ülkeyi için için kemiriyordu. Bu durumdan
yararlanan yabancılar, Bizans üzerine birbiri ardından
saldırılara geçtiler. Avrupa'nın büyük bir kesimini
elinde tutan Batı Hun (Türk) İmparatoru Attilâ, sık sık
yaptığı akınlarla Büyükçekme-ce'ye kadar sokuldu (M. S.
447). Avar Türk'lerinin batıdan yaptıkları şiddetli
kuşatma sırasında İran'lıların (Sâsânî-ler) da Kadıköy
ve Üsküdar yönünden giriştikleri saldırı (M. S. 626)
Bizans tarihinin en tehlikeli olaylarıdır. Müslüman
Arap'lar bütün Anadolu şehirlerine yaptıkları akınları
birkaç kere İstanbul'a kadar uzattılar. Bunlardan ilki,
(668-669) Emevî önderlerinden (sonradan Halife olan)
Yezit I. tarafından yapılan ve peygamber Hazreti
Muhammed'-in bayraktarı Halid bin Zeyd (Ebû Eyyub-i
EnsarO'le daha bazı sahabelerin (Peygamberin yakınları)
de katıldığı kuşatmadır. Bu kuşatmada şehit düşen Ebû
Eyyub-i Ensari'nin türbesi aynı adla anılan bugünkü
Eyüp semtindedir. Bundan sonra Kapıdağ Yarımadası'nda 7
yıl süreyle üslenen Arap donanması her sefer mevsiminde
İstanbul'u denizden baskı altına aldı. Halife
Muaviye'nin denizden ve karadan yaptığı saldırılar da
(673 - 674) Bizanslıların «Rum ateşi» adıyla ünlü
yakıcı maddeyi saldırganlar üzerine atmaları yüzünden
bir sonuç vermedi. Yine Emevî önderlerinden Mesleme'nin
kuşatması da (713-714) İstanbul'a çok tehlikeli günler
yaşattı. Abbasî halifelerinden Harunürreşit'in
kuşatması (781) da sonuçsuz kaldı.
Edirne yakınlarındaki savaşta
Bizanslıları yenilgiye uğratarak İstanbul surları
önlerine kadar sokulan Bulgar Türk'lerinin saldırıları
(813), Çekmece yörelerini ele geçiren Türk uruklu
Peçenek'lerin akınları (1090), bu akıncılar için ağır
vergiler elde etmekten öteye geçmedi. Malazgirt Zaferi
(1071)'den sonra Anadolu içlerine hızla yayılan
Selçuklu Türkleri, Hıristiyanlığın önemli merkezleri
arasında yer alan İznik şehrini ele geçirerek Bizans'ı
amansız bir baskı al-tîna aldılar. Ama can çekişen Doğu
Roma İmparatorluğu'nun imdadına koşan Avrupa, Birinci
ve onu izleyen öteki
|
|